Oyun Oyna, Kilo Ver - Bölüm 2: Pathfinder: Wrath of the Righteous
- Arda Müstecaplıoğlu
- 22 Eyl
- 9 dakikada okunur

Neden backlog'umdaki en uzun sürecek oyunlardan birini seçtiğimi bilmiyorum ama önceki bölümde planladığım serüvenime Owlcat'in geliştirdiği ikinci Pathfinder oyunu olan Pathfinder: Wrath of the Righteous ile başlıyorum. Owlcat'in çıkardığı ilk oyun olan Pathfinder: Kingmaker'ı oynadığımda çok beğenmiştim, ancak oyunun "Krallık Yönetimi" kısmındaki eksiklikler (ve 6 bölümlük oyunun 5. bölümünde krallığımın yıkılması) sebebiyle oyunu bitirememiştim. WotR'ın Kingmaker'dan daha iyi olduğunu duyduğumdan, Kingmaker'a geri dönmeden önce bu oyuna başlamaya karar verdim. Ayrıca bu tür CRPG'ler onlarca saat sürebiliyor ve arada bir gelen CRPG oynama hevesim kaçmadan bu türde bir oyunu bitirmek istiyorum. Hazırsanız oynamaya başlayalım.
Karakter Yaratma
Pathfinder'ın karakter yaratma kısmı pek çok insanın kafasını karıştırabilecek derecede çeşitlilik sunuyor: Daha başlangıç aşamasında seçebileceğiniz 26 adet class, class başına seçebileceğiniz 6-7 adet archetype ve 12 adet ırk seçeneği bulunuyor. Oyunda ilerledikçe açabildiğiniz 13 ek class'ı da ekleyince ne kadar çok seçeneğinizin olduğu ortaya çıkıyor. Bu sebeple oyunun önemli bir kısmı build denemekle geçebiliyor. Ben bu süreçle uğraşmak istemediğim için internetten bulduğum rastgele bir build'in rehberini kullanacağım. İşte karşınızda WotR için yarattığım karakter!
Bu oyun için planım şu: Partideki bir karakterimin canı bittiğinde, ana karakterim seviye atladığında, yolda veya güvenli bir yerde rest attığımda, diyalog sırasında bir skill check'te başarısız olduğumda ve bir görevi tamamladığımda çarkı çevireceğim. Şu an için bu koşulların iyi bir başlangıç noktası olduğunu düşünüyorum.
Kenabres / Drezen
Wrath of the Righteous'un hikayesine göre yaklaşık 100 yıl önce iblislerin dünyaya geçmesini sağlayan Worldwound adında bir uçurum açılıyor. Mendev adlı bir ülke de bu iblisler ile sürekli savaş halinde. Oyun bizim Kenabres'te hafızamızı kaybetmiş şekilde uyanmamız ile başlıyor. Daha oyuna yeni başlamışken iblisler liderleri Deskari'nin eşliğinde Kenabres'e saldırıyor, biz de bu oyunda bize eşlik edecek ilk companion'lar ile teker teker tanışıyoruz. Companion'larımızla beraber kaçtıktan sonra da Mendev'i yavaş yavaş iblislerden temizlemeye başlıyoruz. Bunun ilk adımı tabii ki Kenabres'i geri almak. Oyunun bu kısmı çoğunlukla macera kısmını öğrenmeniz için tasarlanmış: Dövüş sistemi, Skill Check'ler, diyalog seçenekleri gibi mekaniklerin nasıl çalıştığını bu kısımda net bir şekilde görebiliyorsunuz.
Tahmin ettiğim üzere Pathfinder: WotR gibi fazla hareketli olmayan bir oyunu oynarken yürüyüş bandında yürümek çok kolaydı. Ağırlık konusuna gelince, ilk kısımda görevler hızlıca tamamlandığından çarkı sık sık çevirdim. Bu şu an için iyi bir şey, ancak her act'i bitirdiğimde ağırlığı bir kademe arttırmayı planlıyorum ve 60 saat boyunca bu tempoda set yapmak özellikle son bölümlerde beni zorlayacak.
Kenabres'i kurtarıp Drezen'e doğru hücuma geçtiğimizde ise Crusade yönetimi kısmı açılıyor, ancak Drezen'i alıncaya kadar sadece ordumuzu yönetebileceğiz. İsterseniz Crusade yönetimini otomatiğe çekip sadece macera kısmını oynayarak ilerleyebilirsiniz ancak bunu yaparsanız Crusade yönetimi sırasında edinebileceğiniz pek çok bonustan mahrum kalmış olacaksınız. Eğer Crusade yönetimini otomatiğe çekmediyseniz ordunuzu yöneterek diğer iblis gruplarını kesebilir, hatta iblislerin ele geçirdiği kaleleri geri alabilirsiniz. Yalnız ordular arası savaş, kendi grubunuzla yaptığınız savaşlardan biraz daha farklı şekilde işliyor. Bu sistemsel farklılık benim için problem çıkarmadı, ancak bazıları bu yeni sistemden memnun kalmayabilir.

Drezen'i geri aldığınızda ele geçirdiğiniz yerleri yönetmeye başlayabiliyorsunuz. Artık ordunuzu yönetmenin yanında kalelerinize ve Drezen'e yeni binalar inşa edebilir, gerçekleşen olaylara vereceğiniz tepkiyi seçebilir ve size belirli bonuslar verecek kararnameleri çıkarabilirsiniz. Tabii Drezen'i geri almak aynı zamanda karakterinizin yükseliş hikayesinin de başlangıcı anlamına geliyor, çünkü karakterimiz aslında "Seçilmiş Kişi".
Mythic Path
Evet, ilk 2 bölümde gelişen olaylar arasında bizim özel biri olduğumuzu öğrenmemiz de var. Bu detay build'inizi bir kademe daha derinleştirecek Mythic Path mekaniğinin ortaya çıkmasına sebep oluyor. İlk 2 Mythic Path, Melek ve İblis, otomatik olarak seçilebilir durumda oluyor, ancak Chapter 2'de erişebileceğiniz diğer seçenekleri açmak için ilk 2 chapter'da belli seçimleri yapmanız veya belli eşyaları bulmanız gerekiyor. Ben ne melek ne de iblis olarak oynamak istiyordum, o yüzden o sırada erişebildiğim tek alternatif olan Lich seçeneğine yöneldim.
Bu mekaniğin en beğendiğim kısımlarından biri bu seçimin hem karakterimle aldığım aksiyonları, hem de ordumu nasıl yapılandıracağımı önemli ölçüde etkilemesi oldu. Karakteriniz tarafında seçtiğiniz Mythic Path'te maksimum ilerleme kaydetmek isteyenler için yapılacak birkaç göreviniz oluyor. Bunun yanında ben Lich'i seçtiğim için, artık can yenileme iksiri ve büyüleri bana hasar veriyor, o yüzden dövüşlerde biraz daha dikkatli olmam gerekiyor. Bunun karşılığında da Lich'lere özel pek çok güçlü büyüye erişim sağlayabiliyorum. Ordu tarafında ise yeni asker üretimi yavaşlıyor ve paralı askerler daha pahalıya geliyor, ancak her ordu dövüşü sonrası belli miktarda undead asker kazanıyorum. Ayrıca ordularıma eklediğim generaller de Lich'lere özel büyülerin bir kısmını kullanabiliyor.
Oyunun ikinci Act'inin neredeyse tamamını yürüme bandında geçirdiğimi fark ettim. Bunun üzerine çarka gitmek için ek kriterler koymaya başlamaya karar verdim. Artık Mythic Path'te seviye atladığımda da çark dönecek. Mythic Path seviyesi hikayedeki ilerlemeye göre arttığı için bu ekstra 10 çeviri demek oluyor.
Batıya Yolculuk
Oyunun haritasını dikkatlice incelerseniz Drezen'in doğusu ve kuzeyinde gidilecek pek fazla yer olmadığını göreceksiniz. Drezen'in güneyindeki bölge ise şehri ele geçirdiğiniz noktada çoğunlukla size ait oluyor. Bu noktada hem karakterinizi hem de ordunuzu batı tarafındaki iblis kalelerine doğru ilerletmekten başka bir seçeneğiniz yok. Bu kısımda vaktinizin çoğunu Crusade'e Mendev'de yer kazandırma ile geçireceksiniz. Aynı zamanda Crusade'inizi tamamen yönetmeye bu noktada başlıyorsunuz: Ele geçirdiğiniz kasabalara bina yapma, yönetim konusunda karşılaştığınız problemlerle ilgili karar vermek, ordunuzu geliştirecek projeleri ve kararnameleri hayata geçirmek gibi aksiyonları almak sizin ve ordunuzun gidişatını belirleme konusunda büyük önem taşıyor. Aynı zamanda seçtiğiniz Mythic Path'te ilerlemeye de bu noktada başlıyorsunuz. Ben Lich'i seçtiğim için görevlerim şehrimde Undead'lerin barınabilmesini sağlayacak binaları inşa etmek üzerinde yoğunlaştı. Bunun sonucunda da bazı ölü companion'ları undead olarak hayata döndürmeye hak kazandım. Bu yeteneği de ilk olarak Act 2'de bize artistlik yapan cüce üzerinde kullandım. Karşınızda Undead Staunton Vhane!
Act 3 önceki bölümlere göre biraz daha yavaş ilerliyor. Bunun bir kısmı keşfedilecek bölgenin büyük ölçüde artması. Böylece daha fazla yan görevle karşılaşma şansı oluyor. Aynı zamanda companion görevleri de bu Act'ten itibaren başlıyor. Ama en önemli etken Crusade yönetiminde ordu dövüşlerinin tamamen açılması. Bu yüzden bu Act'te uzun süre yürüyüp pek çok kez çarkı çevirdim. Hatta ordumun girdiği her savaş başına bir kez çarkı döndürdüm. O yüzden Act 3'ü oynarken daha çabuk yoruluyordum.
Ana görevde ilerlerken Drezen'in altında iblislerin kullanabileceği açık bir portal olduğunu öğreniyoruz. Bu portalın bulunduğu alanı öğrendikten sonra hücuma hazırlık için 1 ay süre veriliyor, ama bu 1 ay bittiğinde direk saldırıya geçmek zorunda değilsiniz. Bu yüzden benim yaptığım hatayı yapıp yan görevleri bitirme konusunda fazla acele etmeyin.
Yapacağımız saldırı için Mendev'in kraliçesi de bize destek olmaya geliyor. Onun da yardımıyla portaldan gelen iblisleri yenmeyi başarıyor, böylece iblislerin bu portalı kullanmasına engel olmuş oluyoruz. Peki Kraliçe Galfrey alın teriyle kazandığımız bu savaştan ötürü bizi nasıl ödüllendiriyor? Hemen söyleyeyim: Bizi Crusade'deki görevimizden kovarak portalın diğer tarafındaki Abyss'e intihar görevine gönderiyor.

Alushinyrra
Act 4'e geçtiğimizde Crusade'imizin kontrolünü kaybediyoruz, ancak tamamen yeni bir şehre giriş yapıyoruz. Act 3'ün ortasında tanıştığımız Hand of the Inheritor da bu bölüm boyunca bizim yanımızda olacak, o yüzden genel olarak iyi durumda-
Özür dilerim, az önce önemli bir gelişme yaşandı. Lich olarak mentorum Zacharius'la beraber planladığımız ritüeli Galfrey'den ötürü gerçekleştiremedik ve şimdi Zacharius Galfrey'in undead'lere saldırması yüzünden bize hafif trip atıyor. Yani Galfrey'in bu aptal seçimi yüzünden orduyu kaybetmem yetmezmiş gibi Zacharius'la da aram neredeyse bozuluyordu.

Galfrey'in bizi Crusade'den kovması bu Act boyunca ordumuza erişimimizin olmaması anlamına geliyor. Bu yüzden Act 4'ün büyük bir kısmını ağırlık kaldırmadan geçirdim. Bol bol ağırlık kaldırdığım Act 3'ten sonra benim için güzel bir değişiklik oldu açıkçası. Bu vesileyle kendimle ilgili yeni bir şeyi fark etmiş oldum: Yürümek ağırlık kaldırmaya kıyasla daha çok hoşuma gidiyor. Ayrıca bu aşamada grubuma katılabilecek companion'ların büyük bir çoğunluğunu grubuma kattığımı düşünüyorum.
Bu problemi bir kenara bırakacak olursak ben şahsen Alushinyrra'yı çok beğendim. İlk bakışta küçük bir şehir gibi gözükebilir ancak kameranın bakış açısına göre hareket eden duvarlar yeni yolların açılmasını sağladığından Drezen gibi bayıcı bir harita yapısı bulunmuyor. Fakat bu dizayn benim nereye gitmem gerektiğimi anlamam konusunda sıkıntı yaşamama sebep oldu. Bu yüzden uzun bir süre boyunca ana görevi ilerletemeden şehirde boş boş dolanmak durumunda kaldım. Şehirde ilerlemenin hiyerarşi meselesinden ibaret olduğunu çözdüğümde ise şehirde çok daha rahat bir şekilde gezinebildim.
Bu bölümün ana görevi Mendev'i istila etmeyi planlayan iblislere tokadı basmak. Bu konuda istilaya katılmayan Nocticula'nın bize yardımcı olabileceğini düşünüyoruz ama onla görüşebilmek için öncelikle Alushinyrra'daki itibarımızı arttırmamız gerek. Bunu ya halkla etkileşime geçerek, ya da itibarlı iblislere direk yardım ederek yapabiliyoruz. Nocticula görüşmemizden sonra iblis lordu Baphomet'in kızı Hepzamirah'ı yenmemiz karşılığında Golarion'a geri dönüşümüzün yolunu açıyor. Bu arada Mythic güçlerimizin nereden geldiğini ve neden Kenabres öncesinde bir şey hatırlamadığımızı da öğreniyoruz.
Bundan sonrası için maalesef iki kötü haberim var. Birincisi: Hepzamirah'ı öldürmek için çıktığımız yolculuk 6 ay sürüyor. Bu Queen Galfrey'in geçici olarak da olsa zorla başına geçtiği Crusade'i 6 ay yönetmek zorunda kaldığı anlamına geliyor. Ama eminim ki 100 yıllık savaş tecrübesi bulunan kraliçemiz yokluğumda Crusade'i zaferden zafere koşturuyordur.
Drezen'e Dönüş, Iz ve Threshold
Şimdi sıra ikinci kötü habere geldi: Abyss'ten döndüğümüzde Drezen'i çoğunlukla terkedilmiş halde buluyoruz. Danışmanımız Anevia'yı bulduğumuzda sebebi ortaya çıkıyor: Kraliçe sürecin başlarında Crusade'i iyi yönetirken zaman ilerledikçe kayıp vermeye başlamış ve bizim kazandığımız yerleri hızla kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmışlar. Galfrey de pes etmek yerine iblis ordusunu kökünden bitirmek ve Worldwound'u kapatmak için orduyu toplayıp iblislerin Mendev'deki ana şehri olan Iz'e doğru hücuma geçmiş.
Drezen'e geri döndüğümüzde de Galfrey'in ordusu - bizim alın teriyle geliştirdiğimiz ordu :( - Iz'e ulaşmış ve Deskari'nin ordusuyla kafa kafaya savaş veriyorlar. Bize düşen görevler de Drezen'i geri almak, ordumuzu yeniden inşa etmek ve Iz'e giderek Galfrey'e yardım etmek. Ordu kısmı özellikle önemli çünkü Galfrey ve arkadaşları Iz'e doğru giderken hiçbir iblis ordusuna veya kalesine takılmamış. Evet, bu büyük bir başarı ve Galfrey'i takdir etmek gerekiyor, ama günün sonunda Kraliçe yine bencilliğini konuşturmuş.
Sonuç olarak Act 3'te oluşturduğumuz ordu Act 5'e geldiğimizde uçup gitmiş oluyor. Bu yüzden orduyu sıfırdan tekrar yapmanız gerekiyor. Ordu kısmını boşverelim demek gibi bir seçeneğimiz yok çünkü Iz'e ulaşmak için tekrardan iblis ordularını ve kalelerini alt etmemiz gerekiyor. Tabii bu tamamen kötü bir şey değil: Act 3'te geliştirdiğimiz generaller Act 5'e aynı seviyede geliyor. Ayrıca Act 5'te oluşturacağımız ordular Act 3'tekilere kıyasla çok daha güçlü olacak.
Fakat önce Drezen'i geri alıp, ardından Mythic Path'imizi ikinci kez belirlememiz gerekiyor. Ben yoluma Lich olarak devam etmeye karar verdim. Pek çok companion'ım seçimimi anlayışla karşıladı. Çakma Paladin Seelah ise direk grubumuzu terk ediyor. Hatta Act 4'ün ikinci yarısından beri yavaş yavaş companion'larım çeşitli sebeplerden ötürü grubumdan ayrılıyor. İlk başta bu durumu gayet normal bir şey olarak görüyordum - düşünce farklılıklarını bazen aşamıyorsunuz - ama bu durum o kadar ileriye gitti ki eğer Lich olup undead companion'ları partime katamasaydım oyunun sonlarında 6 kişilik bir full party oluşturamayacaktım. Bu yüzden undead kardeşlerim Staunton Vhane, Delamere, Kestoglyr ve şimdilik adını gizli tutacağım 4. kişiye teşekkür ediyorum. Evet, hayattaki companion'larım da iyi sayılır (özellikle gerçek bir Lich olabilmek için ritüelde feda ettiğim Arueshalae) ama undead kardeşlerim benim grubum için daha uygun.
Her neyse... Orduları yendik, kaleleri ele geçirdik ve sonunda Iz'e vardık. Burada yapmamız gereken 3 şey var: Vorlesh'in araştırmalarını korumak, Queen Galfrey'e yardım etmek ve Deskari'yi yenmek. Araştırmayı kurtarmak basitti ama Queen Galfrey'i kurtarma girişimi...

...Biraz farklı şekilde ilerledi. Her neyse, en azından Galfrey ile daha fazla uğraşmamıza gerek kalm-

Hayır, ekran görüntülerindeki yazılar hiçbir şekilde düzenlenmedi. Undead companion grubumuzun 4. üyesi Queen Galfrey'in ta kendisi. Her neyse, Deskari'yi yeniyoruz ve Iz'deki savaşı bitiriyoruz. Bundan sonra yapacak tek bir şey kalıyor: Threshold'a gidip Worldwound'u kapatmak. Yolda dönenleri anlatmama gerek yok ama Worldwound'a ulaştığımızda Areelu Vorlesh ile kapışmak zorunda kalıyoruz. Vorlesh'in canı yarıya indiğinde skill check'i tutturarak Vorlesh'in asistanı Suture'u size saldırmadan yakalayabildik. Ardından bir skill check daha tutturarak boss fight'ı erken bitirebiliyoruz.
Şimdi geldik oyunun son seçimine... Herkese açık olabilen seçenekler şunlar: Worldwound'u Vorlesh'i veya kendini feda ederek kapatmak veya Worldwound'u açık bırakarak Threshold'u terk etmek. Sonradan öğrendim ki Lich'ler filakterilerini atarak da Worldwound'u kapatabiliyormuş. Tabii ben bu seçeneğin varlığını bilmediğim için Vorlesh'i kendisini feda etmeye ikna ettim ve Worldwound'u kapattım. Böylece, 60 saatin sonunda, Pathfinder: Wrath of the Righteous'ı bitirmiş oldum.
Bu arada sadece belli seçimleri yaparak erişebildiğiniz gizli bir ending daha var. Belki bir sonraki oynayışımda o ending'i almaya çalışabilirim, ama yazının başında söylediğim gibi CRPG'ler genelde bitirmesi vakit alan oyunlar oluyor ve benim Pathfinder'ı bitirmem toplamda 3 ay sürdüğünden şu anda bir playthrough daha yapacak gücüm yok.
Bitiş Sonrası Düşüncelerim
Hayatımda eskiden beğenmediğim bir oyun türüyle ilgili fikrimi değiştiren pek çok oyun oynadım. Açıkçası beni CRPG'lere alıştıran oyunun Baldur's Gate 3 olacağını düşünürdüm. BG3'ün beni sarmadığını gördüğümde ise CRPG'lerin bana göre olmadığını düşünmeye başlamıştım. Pathfinder: Wrath of the Righteous bu konudaki düşüncemi bir kez daha değiştirmeme sebep oldu. Hem oynanış hem de hikaye konusunda beni fazlasıyla tatmin eden Wrath of the Righteous, beni CRPG oyunlarına bir kez daha göz atmaya ikna edebilecek kalitede bir oyun.
Bu seriye başlama sebeplerimden en önemlisi gün boyunca bir sandalyede veya koltukta oturmanın moralimi büyük derecede olumsuz etkilemesiydi. Ancak yürüyüşe çıkmak veya spor salonuna gitmek, oyun oynamak kadar cazip gelmiyordu. Bu açıdan yürüme bandı ve ağırlığı oyun ile birleştirmek 10 numara bir hareket oldu. Bu programı devam ettirmek çok kolaydı ve hızlıca kilo kaybetmeme önemli derecede katkı sağladı. Bu yüzden her ne kadar her oyun için bunu yapmanın uygun olduğunu düşünmesem de ileride belli oyunları aynı şekilde oynamayı çok isterim.
Bu sürecin en zor kısmı bu yazıyı yazmak oldu: Evet, CRPG'leri baştan sona oynamak 100 saat'e kadar sürebiliyor fakat normal şartlarda bu yazıyı bitirmenin neredeyse 4 ay sürmeyeceğini çoğunuz tahmin edebilmişsinizdir. Aslında oyunu bitirmem 2 ay sürdü, bu da yazıyı tamamlamamın bir 2 ay daha vakit aldığı anlamına geliyor(Video formatında gördüğüm bir konsepti yazılı bir hale getirmenin bu kadar zor olabileceğini göremeyen tek kişi olabilirim :D). Bunun için okuyuculardan özür diliyorum.
Bu bölümü yayınladıktan sonra 3. bölüm için çalışmalara başlayacağım fakat bir sonraki blog yazısının içeriği biraz farklı olacak. Umarım basketbol hoşunuza gidiyordur. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere...
Yorumlar